Haberler

Preply’den yurt dışında dil öğrenimine ilişkin kapsamlı rapor

Online dil öğrenme platformları mı, yoksa yurt dışı yabancı dil programları mı? Hangi ülke, dil öğrenmek için en elverişli ortamı sunuyor? En iyi yöntem hangisi? Altyazıyla dil öğrenilir mi? Bu soruların yanıtları, Türkiye’nin de dahil olduğu Dünya Dil Endeksi araştırmasında yer alıyor.

Pek çok insan birden fazla dil konuşmayı, anadilinden başka dilleri de akıcı bir biçimde öğrenmeyi öncelikli hedeflerinden biri olarak görüyor. Zira dil bilmek eğitim ve kariyer olasılıklarına pozitif katkılarda bulunuyor. Anadili dışında bir ya da daha fazla dil bilen kişiler, mevcut kariyerlerinde dil tazminatı gibi olanaklardan yararlanabiliyor, uluslararası etkinliklerde şirketlerini temsil edebiliyor, uluslararası müşterilerle doğrudan temas kurabiliyor. Anadili dışında bir dili mesleki yeterlilik seviyesinde kullanabilen kişiler, o dilin konuşulduğu ülkelerde faaliyet gösteren şirketlerde de yerinde ya da uzaktan çalışma modeliyle iş bulabiliyor. Öte yandan akademik kariyer planlayanlar, bildikleri diller sayesinde daha çok akademik kaynağa erişebiliyor, kaynakları orijinal dilinden okuyarak daha nitelikli çalışmalar ortaya koyabiliyor.

Tam da bu yüzden, ilkokuldan itibaren başlayan dil öğrenimini yeterli bulmayan kişiler, öğrenmek istedikleri dilde diledikleri yetkinliğe ulaşabilmek için online dil kurslarına veya yurt dışı dil programlarına yöneliyor. Dünyanın dört bir yanından anadilini konuşan eğitmenleri, o dili öğrenmek isteyen öğrencilerle bir araya getiren online dil öğrenme platformu Preply’nin hazırladığı Dünya Dil Endeksi Raporu‘nda dil öğrenmek için en avantajlı ülkeleri sıralıyor.

En avantajlı ülke: Lüksemburg

Preply’nin Türkiye’nin de dahil olduğu 31 ülkeyi 18 kriter üzerinden değerlendirdiği Dünya Dili Endeksi araştırması, dil öğrenmek için en uygun ülkenin Lüksemburg olduğunu ortaya koyuyor. Dil öğrenmeye başlanan yaş, ülkede kabul edilen resmi dil sayısı, konuşulan dil sayısı, TV erişimi ve teknolojiye ulaşım gibi kriterlerle dil öğrenmek isteyenler için en uygun ortamı sunan Lüksemburg’u; İsveç, Güney Kıbrıs, Malta, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, Slovenya, İspanya ve Estonya izliyor. Türkiye ise son sırada yer alıyor.

Türkiye listenin sonunda

Preply online İngilizce kursu tarafından yapılan çalışma kapsamında yabancı dil yetkinlik düzeyinin “çok düşük” olarak tanımlandığı Türkiye, araştırma metodolojisine yer alan temel değerlendirme kriterlerine göre özellikle 3 madde de geride kaldığı belirtiliyor. Türkiye’de konuşulan dil çeşitliliğinin kısıtlı olması farklı kültürlerle teması ve yeni dil öğrenimine açık olma durumunu etkiliyor. Yabancı dil öğretiminde teknoloji kullanımının ise listede yer alan diğer ülkelere göre geride kaldığı belirtilmiş. Bu iki kriterin neticesinde ise Türkiye’nin ikinci dil yetkinliği en düşük puanı alıyor. Eğitim metodolojisi, pratik eksikliği ve konuşma çekingenliği Türkiye’nin son sırada yer almasının diğer nedenleri olarak ifade edilmiş.

Ülkelerin resmi dil sayısı da önem arz ediyor

Daha çok dile erişim, daha fazla kültürle tanışmak anlamına geliyor. Bu noktada farklı ülke vatandaşlarının uğrak noktası olan, farklı kültürlerin bir arada yaşayabildiği ülkeler, dil öğrenme süreçlerini de kolaylaştırıyor. Bu noktada Lüksemburg, üniversite düzeyinde yetişkinler için yürüttüğü dil öğrenme kurslarıyla da öne çıkan ülkelerden biri olarak konumlanıyor. Başta Fransızca ve Almanca olmak üzere birden fazla dil üzerine geliştirilen çok dilli bir eğitim sistemine sahip Lüksemburg, ilkokuldan üniversiteye kadar her eğitim seviyesinde çok dillilik prensibini benimsiyor. Lüksemburgca, Fransızca ve Almanca olmak üzere, ülkenin kabul ettiği üç resmi dil de eğitim sisteminde kullanılıyor.

ABD’de 335, Kanada’da 195, Almanya’da 95, Birleşik Krallık’ta 85 dil konuşuluyor. Bu dört ülkeyi Hollanda, İtalya, Fransa, Danimarka, Finlandiya ve İsveç izliyor. ABD ve Kanada’nın dışında Avrupa Birliği ülkelerinin de genel anlamda çok dilli bir ortam sunduğu görülebiliyor. Öte yandan Malta’da 8, İrlanda’da 13 dil konuşulduğu ve bu rakamlarla söz konusu ülkelerin en az dil konuşulan ülkeler olduğu tespit ediliyor.

Televizyon izleme alışkanlıkları dahi etkili

İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Almanca gibi yabancı dillerin öğrenimi üzerine akademik çalışmalar yürüten Noa Talaván Zanón’a göre, özellikle altyazılar, ses, metin ve dil arasında bağlantı kurmak için izleyici katılımını gerektiriyor. Tam da bu sebeple dil öğrenimi açısından televizyona erişim ve bu televizyon içeriklerini tüketme biçimi, dil öğrenimi sürecinde araçsallaştırılabiliyor.

Türkiye’nin de değerlendirildiği “en çok televizyon izleyen ülkeler” sıralamasına göre Türkiye 330 dakikayla ilk sırada konumlanıyor. Türkiye’yi 265 dakikayla Japonya, 261 dakikayla İtalya, 247 dakikayla Polonya, 244 dakikayla İspanya izliyor. Dijitalleşme konusunda önemli yol katedilse de pek çok ülkede televizyon, “vekaleten yaşama” hissi verdiği ve karakterlerle bütünleşerek “o hayatları yaşıyormuşuz” izlenimi uyandırdığı için bir eğlence aracı olarak hâlâ aktif bir biçimde kullanılıyor. Gündüz kuşağındaki programlar kadınların favorisiyken, maç ve haberler akşam saatlerinde erkeklerin tercihi olarak öne çıkıyor.

Türkiye’de dublaj tercihi, altyazıya doğru dönüşüyor

Televizyondaki içeriklerin tüketilme biçimine bakıldığında ise Türkiye’deki sinema ve dizi alışkanlıklarında, özellikle 2010’lu yılların ortalarına kadar ağırlıklı olarak dublaj seçeneğinin tercih edildiği tahmin edilebiliyor. Bu dönemlerdeki dublaj tercih oranının %94’ü bulabildiği düşünülüyor. Öte yandan video içerik platformlarının sayısındaki artış ve yükselen yabancı dizi izleme kültürü, Türkiye’de özellikle Y ve Z kuşaklarında altyazıyla dizi-film izleme alışkanlığını artırıyor. Bu olumlu bir gelişme olarak yorumlanabiliyor. Zira bilimsel çalışmalar, televizyon izlemenin ve altyazı takip etmenin bir yabancı dil için akılda kalıcılığı artırdığını ve yetkinlik kazanma sürecini hızlandırdığını gösteriyor.

Preply tarafından hazırlanan Dünya Dil Endeksi Raporu’nda şu veriler dikkat çekiyor:

  • Lüksemburg’daki çocukların tamamı (%100), yabancı dil öğrenmeye ilkokulda başlıyor. İsveç’te ise çocukların %94’ü eğitim hayatlarının ilk yıllarında anadillerinden başka bir dille tanışıyor.
  • Almanya’da en çok bilinen yabancı dile hakimiyet seviyesinin ve ülkede konuşulan dil sayısının İtalya ve Fransa’ya göre daha yüksek olduğu görülüyor.
  • Online dil öğrenmenin de giderek büyüyen bir trend olduğu düşünüldüğünde, ülkelerin internete erişim oranları da dil ortamını iyileştiren unsur olarak öne çıkıyor. Örneğin Hollanda’da evlerin %98’inde internete erişim olduğu bilinirken, bu oran ABD’de %82 olarak ölçülüyor. ABD, bu oranla Romanya ve İtalya’nın gerisinde kalıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu